Havacılıkta Psikolojik Dayanıklılık, havacılıkta terapi
“Aç bakalım ağzını uçak geliyor fiyuv!” derken her şey çok güzeldi. “Aaaaaa uçak” diye ağızlar açılıyordu. Yıllar geçti ve zaman hemen hemen herkes için her şeyden daha kıymetli oldu. Teknoloji de eş zamanlı gelişti ve uçaklar en çok kullanılan ulaşım araçları haline geldi. Bugünün koşulları insanları ve para eden her şeyi en hızlı ve ekonomik şekilde bir yerden başka bir yere taşımayı gerektiriyor. İşin başında teknik kısımlar çok daha önemliydi, çoğu temel sorunlar çözülmedi. Bu sorunların ortadan kalkmasıyla teknik kısımdaki detaylar güçlendirilirken işin insan kısmı da önem kazanmaya başladı.

Havacılık sektöründe insan faktörünün bulunmasının iki temel amacı vardır: sistem özelliklerinin en kolay ve etkili şekilde kullanılabilmesi için araçları tasarlamak ve bu sistemlerin operatörlerini seçmek ve eğitmek. Tasarım kısmını kolaylaştırabilecek birçok imkan günümüzde mevcut iken insan kısmını kolaylaştırmak da psikoloji bilimine kalıyor. Konu insan ve onun psikolojisi olduğunda iş, makinelerde olduğu kadar kolay olmuyor. Makinelerin dayanıklılığı bazen binleri bulan kontrollerle sınanıyor ve eksiklikler varsa tamamlanıyor. Ancak gerek yolculardan gerek kokpitten birinin dayanıklılığını aynı şekilde sınamak ya da arttırmak mümkün olmuyor.

Bireylerin yüzleşmek zorunda kaldığı zorluklar karşısında verdikleri tepkiler, başa çıkma yöntemleri ve tekrar normale dönme süreçlerinin tamamı, psikolojik dayanıklılık kavramı içinde ele alınabilir. Stres altındaki kişilerin, içinde bulunduğu koşullara pozitif uyumuna katkıda bulunan bazı niteliklerden bahsedebiliriz. Bunlardan bazıları gelişime ve işbirliğine açıklık, uyumluluk, iyimserlik, kararlılık ve yaratıcılıktır. Bir örnekle bu niteliklerin ne anlama gelebileceğini açıklayalım. Uçuş korkusu yaşayan ve ikinci uçuşunu yapacak olan bir kişiyi ele alalım. İlk uçuşunu yağışlı bir havada geçirmek zorunda kaldı. Yaşanan gürültülü ve sarsıntılı dakikaların tam olarak kaynağını bilmediği ve bu konuda önlemini alamadığı için oluşan belirsizlik, kaygı seviyesini daha da yükseltti. Öncesinde uçak yolculuğu sadece bir tedirginlik yaratırken ilk uçuş deneyiminde yaşadıklarından sonra bu tedirginlik korkuya dönüştü. Bu olaydan kısa bir süre sonra mecburi ikinci yolculuğu için yerini aldı. Kaygılı olduğu için sürekli elleriyle ilgileniyor, bacağını sallıyor ve vücut sıcaklığı yavaş yavaş yükseliyordu. Koltuğunun hemen önündeki bilgilendirme kitapçığı dikkatini çekti ve incelemeye başladı. Uçuş korkusunun ne olduğu, nasıl aşılabileceği ile ilgili bilgiler yer alıyordu. Gelişime açık biri bu korkusunu aşmak için kitapçıkta bulunan yönergeleri takip eder ve koşullarını kendisi için en iyi hale getirmeye çalışır. Kötümser bir kişi hiçbir şeyin yolunda gitmeyeceğini düşünüp endişesini derinleştirir ve kendini panik dolu anlara sürükler. İyimser bir kişi ise her şeyin çok güzel olacağına 🙂 inanmak istediği için korkusundan kaçmak yerine onu fark edip aşmaya çalışır. Kararlılık kavramı ise korku aşılmaya çalışıldığı zaman ilk denemelerde sonuç alınamadığında devreye girer. Kişi kararlılığını koruyup denemeye devam ederse psikolojik dayanıklılığını da arttırır. Tüm bu nitelikler açısından güçlü olan bireylerin psikolojik dayanıklılık açısından da güçlü oldukları ve bununla birlikte tedirginlik, umutsuz olma durumu, eksik özgüven ve kırılganlık ile yaşayan bireylerin psikolojik dayanıklılık açısından daha yetersiz olduğu da görülmüştür. Ek olarak, geçmişte psikolojik bir rahatsızlık yaşamış olanların daha yüksek dayanıklılığa sahip oldukları da bulunmuştur.
Psikolojik dayanıklılık kavramı belli kişilik özelliklerine ve geçmiş yaşantılara göre değişkenlik gösterirken yaş ve cinsiyet farklılıklarına göre de değişiyor. Örneğin; bu kavramını açıklamada büyük rol oynayan dışadönüklük ve yeni girilen ortama uyumluluk seviyesi kadınlarda erkeklere göre daha yüksek olduğu için psikolojik dayanıklılık seviyeleri de daha yüksek seyrediyor.
18-25 yaş arası gençler ile 65 yaş üzeri yetişkinler ile yapılan bir araştırma sonucu ise kavram üzerinde yaş farklılıklarının da etkili olduğunu vurguluyor. Elde edilen sonuçlara göre yaşlıların gençlerden daha dayanıklı olduğu bulunmuştur. Bunun sebebi olarak da yaşlıların başa çıkma stratejilerinin daha etkili olması gösterilmiştir. Gençlerin dayanıklılık seviyeleri ise sosyal destekle orantılı bulunmuştur. Peki ya uçuşta bu yaş aralıklarının çok çok altında birileri varsa? Ve onların henüz dayanıklı olmakla ilgili hiçbir deneyimleri yoksa? 🙁 İşte o noktada da büyüklerinin anlayışına sığınıyorlar. Seul’den San Francisco’ya 4 aylık bebeğiyle uçacak olan bir anne, bebeğinin sakin kalamayacağı ihtimaline karşılık uçaktaki tüm yolcular için sevimli bir paket hazırlıyor. Pakette kulak tıkacı ve şekerlemeler bulunuyor. Bebeğin ağzından yazılıp paketlere eklenmiş notlar ise en şirin kısmı: “Merhaba, benim adım Junwoo ve 4 aylığım. Bugün annem ve büyükannem ile, teyzemi görmek için Amerika’ya gidiyorum. Biraz gerginim ve korkuyorum, çünkü bu benim ilk uçuşum. Bu da ağlayabilirim ya da çok fazla gürültü yapabilirim anlamına geliyor. Sessiz kalmaya çalışacağım ama bunun için söz veremem. Lütfen kusuruma bakmayın. Annem sizin için küçük bir hediye hazırladı. İçinde kulak tıkacı ve şekerlemeler var. Lütfen çok ses yaptığımda onları kullanın. İyi yolculuklar. Teşekkürler :’) ” Ne demiştik az önce? Gençlerin dayanıklılık seviyeleri sosyal destekle orantılı, yani gençler güçlü kalamayıp arıza çıkarırsa dirençli olma görevi yetişkinlere düşüyor.. 🙂

Uçakta geçen süre yolcular ve çalışanlar için farklı işler. Yolcular için stres, kaygı, sınırlanmışlık, kontrol kaybı gibi kavramlardan söz edilirken çalışanlar için bunlara ek olarak iş yükü ve ve hissettirdiği baskı kavramları da söylenebilir. Peki kontrol kaybı derken ne demek istiyoruz? Günlük yaşamda tercihlerimizin kontrolü ve zamanı nasıl yöneteceğimiz bizim elimizdedir. Ancak uçuş esnasında kendimizi sakinleştirmek dışında her şeyin kontrolü uçuş ekibinin sorumluluğu altındadır, bir nevi teslimiyet gerektirir. Kaygıyı tetikleyen asıl unsur her zaman bir veya bazen birkaç adım sonrasını hayal etmek olduğu için bu noktada hayal gücümüz kelimenin tam anlamıyla bizim kuyumuzu kazar. “Ya uçak kalkarken arızalanırsa? Ya havadayken kanadı koparsa? Ya hepimiz uçakta yanarak ölürsek?” gibi henüz gerçekleşmemiş ve gerçekleşme ihtimali düşük olan düşünceler stres hormonlarımızı coşturur. Bu düşüncelere kendimizi kaptırmak yerine önce nefes egzersizleri ile vücudu rahatlatıp olumsuz düşünceleri dağıtacak eylemlere (kitap okumak, çevrimdışı oyunlar oynamak, haftalık veya aylık planlamaları yapmak, telefon rehberi ve fotoğraf galerisi temizliği yapmak, film izlemek vb.) geçiş yapmak etkili olacaktır.
Özetle uçuş sonuna kadar diren kabin, diren kokpit!
Yazan: Derin Karademir
Kaynakça
Çetin, F., Yeloğlu, H. O., & Basım, H. N. (t.y.). Psikolojik Dayanıklılığın Açıklanmasında Beş Faktör Kişilik Özelliklerinin Rolü: Bir Kanonik İlişki Analizi. 16.
Gooding, P. A., Hurst, A., Johnson, J., & Tarrier, N. (2012). Psychological resilience in young and older adults: Resilience in the young and the older adults. International Journal of Geriatric Psychiatry, 27(3), 262–270. https://doi.org/10.1002/gps.2712
Jensen, R. S. (1997). The Boundaries of Aviation Psychology, Human Factors, Aeronautical Decision Making, Situation Awareness, and Crew Resource Management. The International Journal of Aviation Psychology, 7(4), 259–267. https://doi.org/10.1207/s15327108ijap0704_1
Koonce, J. M. (n.d.). A Brief History of Aviation Psychology. HUMAN FACTORS, 10.
Wagnild, G. M. ve Young, H. M. (1993). Development and psychometric evaluation of the resiliency scale. Journal of Nursing Measurement, 1(2), 165-178.